28 Şubat 2012 Salı




Kir: Kendimizde ya da çevremizde görmeye dayanamadığmız şey ya da kişi.
Yabancı, kirdir ve daima azdır. Çoksan temizsindir.
Yavaşlık kirdir. Hızlı tüket, hızlı âşık ol, hızlı öl.
Başarısızlık kirdir. Aptal mısın, temiz misin?
Sen biraz ben misin? İşte bütün mesele bu.

Beyaz yakalı Sadık, kırsal kökenli Zeynep ve Komiser Hazım’ın İstanbul’da kesişen hayatları, sıra dışı bir cinayetin, zor bir aşkın ve yıkılan binaların arasında şekilleniyor. Sadık, her gün her şeyin değiştiği, mesleklerin bile hızla tüketildiği bir ortamda yolunu bulmaya, geçmişinden arınmaya çalışırken, öldüğünden emin olduğu bir adamı sağda solda görüp peşinden koşuyor. Tek çocuğuyla şehirde tutunmaya çalışan Zeynep’in tek isteğiyse, daha iyi bir eve, daha iyi bir İstanbul’a, daha iyi bir bedene taşınmak. Komiser Hazım, suçu ve suçluları ararken, iyiyle kötüyü ayırma telaşında. Herkesin ötekine benzemekten korktuğu bir dünyada, üçü de geçmişteki sırlarıyla ve korkularıyla yüzleşmek pahasına yollarına devam ediyorlar.
Hatırlayanlar olacaktır; İstanbul’un üzerine bir sis çökmüştü. Kapkalın bir sis. Bendim o. Aniden kaplamadım ortalığı. Yavaş yavaş indim. İnsanlar uzağı görmez oluncaya, hatta bakmaz oluncaya kadar... Uzun süre de kalkmadım. O kadar ki, artık uzağa bakmak istenen bir şey olmaktan çıktı.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder